Konuyu görüntüle
IUCODERS FORUM > Genel > Edebiyat > Aziz Nesin'in e?inin hat?ras?
Yazar
avare


avatar
Istanbul
Kayıt: 09.10.2006
26.11.2006-20:15 #11853
En azından bold yapılmış kısmı okuyun. Okumak, bilgili/bilgin olmak mıdır; yoksa bilgin olmak için başka şeylere mi ihtiyaç vardır? Anadolu halkı hakkında yada halk edebiyatı hakkında konuşurken iki kere düşünmek lazım.

"Bana hiç öğretmezdi, sadece gösterirdi"

"Aziz Nesin" isminin, yazdıklarından ve söylediklerinden ziyade, kendince iddiaları olan bir yazarı simgelemesi bakımından mercek altına alınmasının, öteden beri, Türk fikir hayatının ikircikliğini anlamak bakımından öğretici olacağına inanırım. Meselâ görünürde nasıl inanıyor, nasıl davranıyor, ama gerçekte nasıl inanmak ve davranmak istiyordu?

Bu iki uç arasında kolay kolay giderilemeyecek bir karşıtlığın mevcudiyetini uzaktan da olsa hep hissetmişimdir.

Kitaplarını, konuşmalarını esas alarak bu mesafeyi açıklığa kavuşturamayız; aksine bize daha kişisel gözlemler gerekir.

Mahrem hayatını veya kişisel zaaflarını mı kastediyorum?

Hayır!

Bu tür bilgiler bakla'nın yanındaki dere-otu, domates çorbasının üzerindeki maydanoz yaprakları kadar kıymetlidir en çok. (Demek oluyor ki hiç de hafife aldığım söylenemez böylesi ayrıntıları.)

Lâkin gerçekte önemsenmesi gereken, tekrarlıyorum, kişisel bilgilerden ziyade, kişisel gözlemlerdir; fikirlerini, iddialarını, siyasî teşebbüslerini önemsemeksizin doğrudan Nesin'in kendisine yönelen hesapsız gözlerin önümüze sereceği gözlemler... hesapsız-ivazsız doğal tasvirler... bibliyografik değil, daha çok biyografik veriler... Türk intelijansiyasının hani o dedikodu mesabesine indirdiği veya .ok atmak zannettiği daha sahici bilgiler.

Aziz Nesin, okurunun karşısına nasıl çıkıyor, nasıl görünmek istiyordu ve fakat gerçekte ne yapıyor ve ne hissediyordu?

Sözgelimi, Mina Urgan ömrü boyunca İngiliz edebiyatıyla uğraşmış, ne var ki gönlünde yatan aslan, nedense hep Türk edebiyatı olmuştu. Ölmeden önce bunu açıklamıştı ama bu noktanın üzerine giden pek olmamıştı.

Niçin?

Çünkü bu işleri kurcalayacak durumda olanlar da aynı türden görüntü oyunlarına kendilerine kaptırdıklarından, düşünce ve sanat hayatımızın parlak masklarını tanımak için biraz daha beklememiz gerekecek.

Hemen belirteyim, vurgulamaya çalıştığım, "Yapılması gereken ilk iş, bir fırıldaklar ansiklopedisi yazmaktır" türünden fikrî tezatlarla alâkalı hususlar değil. Bu daha çok ideolojik bir mesele. Beni ilgilendiren, meselenin ideolojik değil, insanî boyutu.

Bu kadar lâf ettikten sonra, sözü, Ateş Nesin'in anılarını yayımlamasıyla başlayan tartışmalara getireceğimi sanıyorsanız, yanılıyorsunuz demektir. Bilâkis ben, sözü Aziz Nesin'in ikinci eşi Meral Çelen'in anılarına getireceğim; 2002'de yazılmış ama yayımlanmamış anılarına. Belki de şimdiye kadar yayımlanmıştır, bilemiyorum, zira hiç tesadüf etmedim. Fakat şu kadarını söyleyeyim, okunmaya değer bir anı defteri olacağı kesin. Nitekim doğumunun 87. yıldönümünde, Meral Çelen'le yapılan çok öğretici bir söyleşinin tadı hâlâ damağımda.

Müsaadenizle, bu söyleşiden, konuyla hiç alâkası yokmuş gibi görünen kısa bir pasaj aktaracağım:

— "Babam öğretmendi. Çocukluğumda Anadolu'yu gezdik. Lise 1'e kadar Kastamonu, Zonguldak, sonra Çorum... Özellikle Kastamonu Gölköy'de yaşadıklarım benim için çok önemliydi. Şiirler, öyküler yazardım. Bir şiirimi Yusuf Ziya Ortaç'a göndermiştim. Yayınlandı. Lise bitince İstanbul'a geldim Akbaba'da sekreter olarak işe başladım. Bir de küçük bir oda kiraladım. Örnek aldığım insanlar Anadolu'da yaşıyordu. Biri benim için çok önemliydi. Kastamonu Gölköy'de tanımıştım onu. Gedikli Anne'ydi lakabı. Kelimenin tam anlamıyla köyün yargıcıydı. Eski Türk boylarından kalma bir Türk kadınıydı. Kişiler arasındaki sorunlarda kan dökülmemişse ona gidilirdi. 92 yaşındaki bu kadın benim arkadaşımdı. Bana hiç öğretmezdi, sadece gösterirdi. Köye gittiğim ilk yıl 12-13 yaşındaydım. Tabiat bilgisi dersinde döllenme okuyorduk. Ağaçlarla ilgileniyordum. Birgün erik ağacından bir dal koparıp anneme götürüyordum. Gedikli Anne gördü beni, sordu, "Say bakalım kaç çiçeği var?" dedi. Saydım, "45-50" dedim. "Desene bu sene o kadar daha az erik yiyeceğiz" dedi. Yüzüm kıpkırmızı oldu, çok utandım. O gün bugündür çiçek koparmam. Saksı dışında vazoda canlı çiçek tutmam.

Anadolu'nun kültürü budur işte. Kitap okumakla kütür oluşmaz. O köylerde yaşadıklarıma çok şey borçluyum. Orada yaşadığımız bir sürü şey artık yaşanmıyor. Adaletli olmayı oralarda öğrendim. Kastamonu, Zonguldak, Çorum, köy enstitüleri bana öğretti yaşamı." (Akşam, 16 Aralık 2002)

İşte böyle... Sanırım, şimdi, bizi, Gedikli Anne'yle tanıştıran Meral Çelen'in anılarını niçin merak ettiğim, anlaşılmış olmalı. Çünkü Gedikli Anne'yi örnek alan 12-13 yaşındaki bir kız çocuğunun, bence, eşi Aziz Nesin'le ilgili anlatacaklarının da bir hususiyeti bulunmalı.

Bekleyelim, görelim.

Dücane Cündioğlu 26 Kasım 2006





siteden ayr?ld?m








Del.icio.us
Digg
Facebook
Furl
Google
Blink
Simpy
Spurl
Y! MyWeb