Yazar |
|
ozkanoncu
Istanbul
Kayıt: 08.01.2006 |
|
Danıştay 8. Dairesi daire üyelerinin ellerine, akıllarına sağlık!- İçişleri Bakanlığı'nın hazırladığı, Başbakan Tayyip beyin cansiperane savunduğu "kırmızı nokta" uygulamasını iptal etti.
Allah başka keder vermesin, İçişleri Bakanlığı, içkinin şehrin her yerinde içilmesinden rahatsızdı. Bu yüzden belediyeler tarafından haritalar üzerinde kırmızı noktalarla işaretlenen "gettolarda" içki içilmesi gerektiğini düşünüyordu. Ve fakat Türkiye'de "düşmeyen son kale" yargı, bu "alkolü gettolaştırma" planına engel oldu.
Eğer İçişleri Bakanlığı'nın genelgesi iptal edilmeseydi içkili yerler şehrin dışına taşınacak, şehirler İslami hayatın merkezi olmaya bir adım daha yaklaşacaktı. Öyle olmadı ve dün Danıştay'ın kararı, "vatandaş" tarafından Salacak kıyısında, Kız Kulesi'ne karşı kadeh kaldırılarak kutlandı. Neşeleri bol olsun!
'Günah' saffına atılmak
Malum genelge iptal edilmiş olsa bile, her birimizin kendi şehrinde, kendi köyünde her gün izleyebileceği bir hızda İslami bir hayata, muhafazakâr bir hayata doğru adım adım gidildiğini biliyoruz.
Artık hiçbir kadın şort giyemiyor, ramazanda iftar olmadan yemek yenemiyor, Ankara metrosunda insan trafiğini engelleyecek şekilde toplu namazlar kılınıyor vesaire... Kendiniz muhafazakâr olmasanız bile muhafazakârlara göre yaşamak zorunda kalıyorsunuz. AKP iktidarıyla iyiden iyiye şahlanan bu genel vaziyet giderek daha can sıkıcı bir hal alıyor.
Ne ki buna karşı ne yapılacağı, daha nasıl yapılacağı problemli bir konu.
Çünkü öyle içinden bir duruma sokuluyor ki insanlar "günahı" savunmak zorunda kalıyorsunuz. Abuk sabuk bir hale geliyor mesele.
Açık saçık giyinmeyi savunuyormuşsunuz gibi, ayyaşlığın tarafını tutuyormuşsunuz gibi ve daha çok birçok tam olarak istemediğiniz şeyleri savunuyormuşsunuz durumuna düşürüyorlar sizi.
Oysa siz, yani biz, insan gibi yaşamayı, herhangi bir yaşam tarzının bize dayatılmaması gerektiğini savunuyoruz.
Başörtülü genç kadınlar
Lüzumsuz ve dayanaksız bir hınçla davranıyorlar. Sanki bunca zaman çok zulüm görmüşler de şimdi zulüm sırası onlara gelmiş gibi...
Oysa muhafazakâr kesimden zulüm görmüş tek topluluk, başörtülü, öğrenci genç kadınlardır ve kendi düşünceleri iktidarda olmasına rağmen o düşüncenin taşıyıcısı olan erkekler kendileri için hiçbir şey yapmamaktadırlar. Bu ikiyüzlülüğü o erkeklerin yüzlerine vurmak isteyen genç kadınlar ise "cazgır" olmakla suçlanmaktadırlar.
Yapı değişecek
Önümüzdeki bir yıl içinde, göreceksiniz, Türkiye çok değişecek. Bilhassa seçimlerden sonra izleyeceksiniz, Türkiye "ılımlı bir İslam ülkesi" olacak. Basında kilit noktalara AKP'ye ve muhafazakâr kesime yakın isimler ana medyada kilit noktalara gelecek örneğin. Göreceksiniz. Sokaktaki hayatımız da değişecek.
Yargı, bir biçimde en ağır yapı değiştirme operasyonunun hedefi olacak. "Günahları" savunanlar giderek azalacak ve daha ürkek davranacaklar. Daha doğrusu, rahat, normal, özgür bir hayatı savunanlar giderek daha çok "günahı savunur" pozisyona itilecekler.
Bu iş, militarist ritüellerle beslenen ve kendine tarihe ihanet ederek Kuvayı Milliyeci diyenlerin eline bırakılmayacak kadar ciddi bir iş. Ülkenin kıvamı bozuluyor. Muhafazakârlığın nişastasıyla iyice sertleşiyor kıvam. Bilirsiniz, sonra ne kadar su dökseniz de yumuşamaz. Öyle bir gidiş bu gidiş.
Ece Temelkuran
http://www.milliyet.com.tr/2007/04/04/yazar/temelkuran.html
Bozuk düzende saglam cark olmaz. Carklari degil, düzeni degistirmek gerek!!!!!!
|
|
Yazar |
|
onur
Two Story Town
Kayıt: 14.01.2006 |
|
onur yazdi | |
ERDOĞAN’A ÖNERİLER
Erdoğan’ın, "CHP’nin, öneride bulunmadığını" söylediğini ifade eden Baykal, bunun doğru olmadığını kaydetti.
Baykal, 1 Mart’ta Mecliste bir yanlışı önlediklerini; AB ile müzakerelerde 17 Aralık’ta "Sakın ha imza atma" dediklerini; Terörle Mücadele Yasa Tasarısından 6. maddenin çıkarılmasını istediklerini; Erdoğan’ın milletvekilliğinin önünü kendilerinin açtığını ifade ederek, bütün bunların öneri olduğunu kaydetti.
Yeni bir öneride bulunduğunu dile getiren Baykal, Erdoğan’a, dokunulmazlıkları birlikte kaldırma çağrısında bulundu.
"Terör örgütü elebaşına ’sayın’, şehitlere ’kelle’ dediği ve Hikmetyar’ın önünde diz çöktüğü için Erdoğan’ın özür dilemesini" öneri olarak getirdiğini söyleyen Baykal, Erdoğan’ın, "Yasin El Kadı’ya kefilim" sözünü geri almasını istedi. Baykal, Erdoğan’ın, pancar üreticisine, çiftçiye, emekliye, millete kefil olması gerektiğini ifade etti.
Baykal, Erdoğan’ın, İranlıların tuttuğu 15 İngiliz askerini kurtarmak için ayırdığı zamanın yarısını, Telafer’de 150 Türk’ün öldürülmesinden sonra ayırmadığını ileri sürdü.
|
http://www.milliyet.com.tr/2007/04/03/son/sonsiy20.asp |
|
|
Yazar |
|
clairvoyant
Antalya
Kayıt: 05.05.2006 |
|
Kimse devlet adına beni islam kurallarıyla yargılayamaz. Burası laik bir ülke. Kimileri yasal sebepler sayesinde Atatürk karşıtı olduklarını söyleyemiyorlar. Ama biz biliyoruz ve biz yaşadıkça bunu kıramayacaklar.
Let`s make this world a better place to live !
|
|
Yazar |
|
ozkanoncu
Istanbul
Kayıt: 08.01.2006 |
|
AKP'lilerin inanılmaz yükselişi
Erdoğan'ın oğlu gemi aldı, damadı genel müdür oldu, Unakıtan'ın çocukları şirket kurdu. Gül'ün kadeşi ihya oldu.. daha neler neler...
AKP'nin iktidara gelişinin ardından Başbakan Erdoğan'ın çocukları başta olmak üzere kabine üyelerinin çocuklarının, ticaretten mesleki kariyerlerine kadar birçok alandaki hızlı yükselişi dikkat çekiyor. Bunun son örneği ise Erdoğan'ın damadı 26 yaşındaki Berat Albayrak'ın Çalık Holding'e genel müdür olarak atanması oldu. Erdoğan'ın büyük oğlu Burak Erdoğan da geçen günlerde Safran 1 adlı kuru yük gemisini aldı.
Gemi 'hamlesini' Erkan Yıldırım başlattı
Ulaştırma Bakanı Yıldırım'ın 24 yaşındaki oğlu Erkan Yıldırım, kız kardeşi ile 10 milyar lira sermayeli şirketi adına 720 milyar liraya Ro-Ro gemisi satın aldı. Maliye Bakanı Unakıtan'ın oğlu Abdullah Unakıtan ise Türkiye'de kuş gribinin ortaya çıkmasının ardından pastörize likit yumurta ile adını duyurdu. Unakıtan'ın çocukları, AB Gıda, Serab Gıda, Telemobil, FAB Gıda ve SAB Makine şirketlerini kurdular.
AKP'nin iktidara gelişinin ardından Başbakan Tayyip Erdoğan 'ın çocukları başta olmak üzere kabine üyelerinin çocuklarının, ticaretten mesleki kariyerlerine kadar birçok alandaki hızlı yükselişi dikkat çekiyor. Bunun son örneği ise Erdoğan'ın damadı 26 yaşındaki Berat Albayrak 'ın Çalık Holding'e genel müdür olarak atanması oldu.
Kabine üyelerinin yakınlarının ticaretten yönetime kadar birçok alandaki hızlı yükselişine her geçen gün yenileri ekleniyor. Başbakan Erdoğan'ın büyük kızı Esra ile evlenen Berat Albayrak, Çalık Holding Genel Müdürlüğü'ne atandı. Damat Albayrak'ın oturduğu genel müdürlük koltuğunda daha önce ağabeyi Serhat Albayrak oturuyordu. Bu koltuk, ağabey Albayrak'ın 2006 yılında hükümete yakın bir gazeteye dönüşen Star'ın genel müdürlüğüne geçişiyle boşaldı.
Erdoğan'ın büyük oğlu Burak Erdoğan da geçen günlerde Safran 1 adlı kuru yük gemisini aldı. Bu, oğul Erdoğan'ın ortak olduğu MB Denizcilik şirketinin aldığı ilk gemi oldu. Ocak ayında kurulan MB Denizcilik'in ortakları 25 Ocak 2007 tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi'ne göre yüzde 50'şer payla Ahmet Burak Erdoğan ile Mecit Mert Çetinkaya olarak görünüyor.
AKP kabinesinde çocuğu ilk gemi alan Başbakan Erdoğan değildi. Ondan önce Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım 'ın oğlu Erkan Yıldırım da gemi almıştı.
AKP'li bakanlar arasında ticarette en aktif olanlar ise Maliye Bakanı Kemal Unakıtan 'ın çocukları oldu. Unakıtan'ın oğlu Abdullah Unakıtan önce yem, sonra tavuk, yumurta derken, Türkiye'de kuş gribinin görülmesinin ardından pastorize likit yumurta ile adını duyurdu. Tavukçuluk yapan Abdullah Unakıtan, 4 Ağustos 2003'te yüzde 20 gümrük vergisiyle 4 bin ton mısır ithal etmiş, 8 Ağustos'ta vergi oranı yüzde 45'e yükselmişti. Önceden haber alıp ithalat yaptığı iddialarıyla eleştirilen Abdullah Unakıtan, 2004 yılından itibaren kardeşleri Zeynep Basutçu ve Fatma Unıkatan ile birlikte kendi aile şirketi grubunu oluşturdu.
Maliye Bakanı Unakıtan'ın çocukları, AB Gıda, Serab Gıda, Telemobil, FAB Gıda ve SAB Makine şirketlerini kurdular.
Bozuk düzende saglam cark olmaz. Carklari degil, düzeni degistirmek gerek!!!!!!
|
|
Yazar |
|
nesibe
Kayıt: 10.02.2006 |
|
Başlığa unakıtan tay-yeap yazmadığın iyi olmuş.Yoksa kim bu ilişkilendirmeleri anlayacak seviyede ki?değil mi?
haberin kaynağını yazmamışsın.
kalpler bir, yetmez mi?
|
|
Yazar |
|
ozkanoncu
Istanbul
Kayıt: 08.01.2006 |
|
özür dilerim. az önceki haberin kaynağı cumhuriyet. o sırada bana gelen aşağıdaki maili okuyordum unutmuşum yazmayı. aşağıda yazılanlarıda araştırdım gerçek olaylar.
Burak ile Levent
Onun adı Burak... Kendisine medyada rastlamışsınızdır. Ya bir trafik kazasının kahramanı olarak, ya babasına borç verirken, ya da milyon dolarlık işlere imza atarken... 28 yaşında... Bilkent Üniversitesi'nde okurken, Londra'ya burslu olarak yollandı ve ekonomi eğitimi yaptı. Askerlik görevini henüz yapmadı... Tecilli!..
1998 Mayıs'ında bir trafik kazasında TRT İstanbul Radyosu Sanatçısı Sevim Tanürek'in ölümüne neden oldu. Şişli'de kırmızı ışıkta durmadı. Kazadan hemen sonra belediye arazözlerinin caddeyi baştan aşağıya yıkayarak 35 metrelik fren izini tamamen sildikleri, olayın cezai yönünün azaltılması için Burak'a kazadan sonra üç ay öncesine tarihli ehliyet verildiği, Sevim Tanürek'in yakınlarının azarlandığı, tanıkların hepsinin tehdit edilip korkutulduğu iddia edildi.
Adli Tıp Trafik İhtisas Dairesi, Burak için "kusursuzdur" raporu düzenledi. Ölen Sevim Tanürek 8/8 kusurlu bulundu!. Burak hapisten kurtuldu. Kusursuz raporunu veren dairenin Başkanı Eyüp Bey ise, daha sonra Türkiye Deniz İşletmeleri Genel Müdür Yardımcılığına atandı.
2001 yılında evlendi. Babası, oğlunun düğününde takılan 174 adet Cumhuriyet Altını'nı mal varlığındaki artışın nedeni olarak açıkladı. Ayrıca, babası 2001 yılında verdiği mal beyanında oğlu Burak'a 220 bin ABD Doları ve 55 bin Alman Markı borcu olduğunu açıkladı. Üniversiteden yeni mezun, o zaman 22 yaşındaki oğluna...
Babası Ülker Grubu ürünlerinin dağıtımını yapan şirketteki hisselerini 1.2 trilyon liraya satana kadar, şirket yönetimini Burak sürdürdü.
Ve Burak geçtiğimiz günlerde bir kez daha gündemdeydi. Gıda sektöründeki hisseler satılınca, hemen şirketler kurup denizcilik sektörüne girdi. Yüzde 50 ortağı olduğu MB Denizcilik adlı şirket, 95 metre uzunluğunda Safran 1 adında bir kuru yük gemisi aldı. Gemiyi satan Hasan Doğan, satış fiyatının 2 milyon 325 bin dolar olduğunu söyledi. Burak, gemiyi ortağı ile birlikte 500 bin doları peşin 36 ay taksitle satın aldı. Ayda 72 bin YTL ödeyecekler.
Gemiyi satan Hasan Bey ise, 705 milyon dolara İstanbul'daki İETT Garajı arazisinin sahibi olan Dubai Şeyhi El Maktum'un küçük ortağı oldu. Ayrıca, Hasan Bey'in ablası Remzi Gür ile evli. Remzi Bey, Burak'ı ve kardeşlerini burslu olarak yurtdışında okutuyor, babasının yakın arkadaşı, tatillerini onun yazlığında geçiriyorlar.
*********
Onun adı Levent... 35 yaşında... Gazetelere, televizyonlara hiç çıkmaz. Ücretli bir çalışan. Aylık maaşından başka bir geliri yok. İş Bankası Fon Yönetimi Bölümü'nde çalışıyor. Kolay para kazanmıyor. Risk alıyor, işvereni adına verdiği kararlardan dolayı stres oluyor, terliyor. Ülkenin en iyi üniversitelerinden ODTÜ'nün iktisat bölümünden mezun...
Eylül 2004'te kendi gibi ODTÜ mezunu olan Evren ile evlendi. Çankaya Köşkü'nde sessiz sedasız, sade bir düğün yapıldı. Ne trafik kilitlendi ne de yabancı devlet başkanları şahit oldu. Davetliler arasında Köşk'ten bazı personel ve şoförler de vardı. Takı takma merasimi yapılmadı. Gelinin gelinliği Versace gibi yabancı marka değildi, Ankara Olgunlaşma Enstitüsü'nde dikilmişti.
Vergisini milletin ödediği diğer şatafatlı düğünlerin aksine, babası, düğün nedeniyle Çankaya Köşkü'nde o saatlerde tüketilen elektriğin bedelini cebinden ödedi. Nikahı kıyan Çankaya Belediye Başkanı, çiftten "Laik Cumhuriyete sadık evlatlar" yetiştirmelerini diledi.
İstanbul'da 1 milyar 200 milyon liraya ev kiraladılar. Çalışıyorlar. Büyük ihtimalle ev geçindirirken zorlanıyorlardır. Çünkü, Ocak ayında bir erkek çocukları oldu. Bu sevindirici olay da sessiz sedasız gerçekleşti, muhabir, kameraman falan izlemedi.
Levent, arada bir anne-babasını ziyaret için Ankara'ya geliyor. Koruma istemiyor ve havaalanından taksiye binerek Çankaya Köşkü'ne ulaşıyor. Ancak, şatafatlı ana kapı yerine, köşke ziyaretçilerin alındığı 5 numaralı kapıdan giriyor. Nizamiyeden yürüyerek konuta çıkarken, her seferinde Cumhurbaşkanlığı korumalarını şaşırtıyor.
Birinin adı Burak, diğerinin Levent...
.
BURAK, TAYYIP ERDOGAN'IN LEVENT ISE CUMHURBASKANIMIZ SAYIN NECDET SEZER'IN OGLU...
http://www.radikal.com.tr/1998/10/17/turkiye/ogu.html
http://www.milliyet.com.tr/1998/05/18/haber/hab07.html
Bozuk düzende saglam cark olmaz. Carklari degil, düzeni degistirmek gerek!!!!!!
|
|
Yazar |
|
nazmi
Kayıt: 11.03.2007 |
|
SADECE SANS
kardeşim unakıtan kac defa soledi :" o mısırları tavuklarım için aldım "diye.
Turkiyenin bi yıllık mısır ihtiyacını karsılıyor diye bi soylenti var.Ama dedim ya soylennti işte adamın tavugu cokmus adam napsın.
Bi de sanslı adam 4-5 gun farkla % 25 vergiden kurtuldu.
Ezikligi hiçbir tarz örtemez...
|
|
Yazar |
|
ozkanoncu
Istanbul
Kayıt: 08.01.2006 |
|
Şeriat mı gelsin, ordu mu?
Mahalli bir spor kulübünün, kendilerini üç büyüklerden birine hazırlayan yöneticileri olduklarını tahmin ediyorum. Öğlen rakısı içiyorlardı Boğaz'da. Alçakgönüllü, küçük bir Anadolu yakası meyhanesinde.
Rakı bitmişti de güveçte helvalarını ekmekle sıyıra sıyıra yiyorlardı. Hava güneşliydi. Deniz kıyısına atılmış masalardan birindeydiler. Velhasıl keyifleri yerindeydi yani. En azından öyle olması beklenirdi. Ve fakat seçimler yaklaşıyordu ve Türkiye o öğlen de "kritik bir süreçten" geçiyordu. Bu sebeple "siyaset" konuşuyorlardı. Olayları "ortaya koyuyor", süreci "tahlil" ediyorlardı.
CHP'ye yakın oldukları da belliydi. Masanın en ateşli iki kahramanı arasındaki muhabbet aynen şöyleydi:
- Ben, şimdi sorsalar "Ordu mu, şeriat mı?" diye, nerden baksan orduyu tercih ederim yani.
- Kardeşim bu memlekete şeriat gelmez ki. Gelebilemez.
- Nerden biliyorsun?
- Yahu bu memlekette Ermeni kültürü var, Rum kültürü var, Batı kültürü var. Gelmez şeriat.
- Yüzeysel bakıyorsun olaya.
- Arkadaş, bu memleket Osmanlı'da bile şeriatla yönetilmemiş, şimdi mi yönetilecek!
- Yüzeyselsin. Geliyorlar işte. Ordu da geliyor ama.
- Yahu arkadaş, sen nasıl orduyu istersin?
- İstiyoruz demedik ki, birini seçmek zorunda kalsak ben ordu gelsin isterim.
- Gelmez diyorum ben sana şeriat, o kadar işte.
Demokrasi bir 'kokteyl' midir?
Bu, son derece "derin" tahliller masası muhtemelen bugünlerde birçok yerde kuruluyor. Muhtemelen aynı derinlikte, ikiden seçmeli memleket vizyonları ortaya koyuluyor. Üçüncü bir seçenek yokmuş gibi, olamazmış gibi net ve kesin bir inançla insanlar helvalarını sıyıra sıyıra yiyor. Neden böyle peki?
Üçüncü ve en doğru seçenek elbette laik, sosyal adalete dayanan bir demokrasi. Ve fakat demokrasi denen icat bizim memlekette halk masalarında istenebilecek kadar "avam" değil, daha "elit" bir durum. Tarihsel nedenleri var muhakkak. Ama bir nedeni de bugün demokrasinin algılanma biçimi.
Demokrasi, Türkiye'nin batısında, büyük şehirlerde aydınların gittiği kokteyllerde konuşulan, o aydın bildirilerine ezberden okunan bir dua ismi gibi giren bir "şey".
Demokrasi denince bugün Türkiye "ifade özgürlüğünü" anlıyor sadece. İnsan hakları denince de sadece ifade özgürlüğü anlaşılıyor. Oysa insan hakları dediniz mi ekonomik ve sosyal haklar da var.
Aç kalmama hakkı, sağlık ve eğitim hakkı yani...
Açların demokrasisi
Aydınlar nicedir "eski solcu" durumuna düşmemek için bu sosyal ve ekonomik haklardan söz etmiyor. Düz söylersek, açlıktan, yoksulluktan söz edilmiyor insan hakları ve demokrasi çerçevesinde. Böyle olunca da demokrasi ve insan hakları sadece "tokların" ilgileneceği haklar haline geliyor.
Memleketin Doğu'sunda ise demokrasi ve insan hakları geniş kitlelerce Kürt meselesinin gündeme taşınması için bir "araç" olarak görülüyor. Üstelik, en yoksul bölge olarak ekonomik ve sosyal haklar meselesi en çok orada gündeme gelmesi gerekirken.
Ordu 'teminat' oldu mu?
Kaldı ki o masalara ezberlettirilen ders gereği "ordu laikliğin teminatı", şeriat tehlikesine karşı tek güçlü kale. Oysa öyle mi diye kimse durup düşünmüyor.
Zorunlu din derslerinin bu ülkeye darbeyle birlikte geldiğini bilmek, hatırlamak bile yeterliyken nasılsa bu "teminat ezberi" bir türlü bozulamıyor.
Yapılacak bir tek şey var:
Demokrasinin en çok yoksullara gereken bir şey olduğunu anlatmaya başlamak. İnsan hakları denen şeyin yoksul çocukların, zengin çocukları gibi yiyebilmesini, okuyabilmesini sağlamak için icat edilmiş bir şey olduğunu söylemek. Böylece bu memleketin yoksullarının, İslamcı örgütlenmelerin yardımlarıyla "kullaştırılmaktan" kurtulmaları, şeriat korkusuyla "darbe sevici" olmaları engellenebilir.
Ece Temelkuran
http://www.milliyet.com.tr/2007/04/06/yazar/temelkuran.html
Bozuk düzende saglam cark olmaz. Carklari degil, düzeni degistirmek gerek!!!!!!
|
|
Yazar |
|
orhan
istanbul
admin
Kayıt: 17.11.2005 |
|
rakıydı , akp ydi orudydu filan bunlar onemli değil Türkiye hızla pazar oluyor gerek yazılım gerek teknoloji alanında takmışız kafayı rakıya şuya buya bunlar oyalama taktikleri geleceği görn biraz tehlike akp filan değil biziz. memleketin en kalabalık nüfusu olan gençler. bu devleti ayakta tutacak olanlar da bizleriz yerin dibine sokacak da. 10-15 yıl sonra bu memleketin içinde bulunacağı durumun sorumlusu olacağız. o yüzden kıl tüy meselelere takmayın kafanızı.
N/A
|
|
|
|
-
Del.icio.us
-
Digg
-
Facebook
-
Furl
-
Google
-
Blink
-
Simpy
-
Spurl
-
Y! MyWeb
|
|
| | | | | |