Yazar |
|
elvistuna
konya
Kayıt: 05.08.2007 |
|
Yanında ırmağın aktığı tepenin görkemi ile bir kat daha değerlenen köy küçük ama güzel bir yerdi. Köye giren herkes başını çevirip tepeye bakardı. Tepe oldukça yüksekti. Bir insan oraya ancak hayranlık duyabilirdi. Tepenin ardı uçsuz bucaksız ovaydı. Sağında yükselen dağ silsilesi tepeye ayrı bir gizem katıyordu.
Hep söylüyorlardı. Dolunay zamanlarında tepenin en zirvesinde bir ışık hüzmesi oluşuyor ve birkaç dakika etrafını aydınlattıktan sonra kayboluyordu. Bu ya cin işiydi veya doğanın insanlara oynadığı tuhaf bir oyunuydu.
Bir gün kulaktan kulağa tepenin en zirvesinden köye gözleri iri, elleri uzun, salına salına yürüyen acayip varlıkların indiği konuşuldu.
O gün akşam dolunay vardı. Köy kahvehanesindeki müdavimler her zamanki gibi okey oynuyorlar yada bir masa etrafında oturmuş muhabbet ediyorlardı.
Bir genç telaşlı bir şekilde kahvehaneye geldi. İçeriye “Babam burada mı?” diye seslendi.
Bir adam “Ne oldu oğlum?” diye sordu.
Genç “Baba bizim ahırdaki ineklerden biri kayıp oldu.” Dedi.
Adam “Nasıl olur?” dedi. Ayağa kalktı. Oğluna “İnek ahırdan mı kaçtı. Yoksa başka bir şey mi?” diye sordu.
Genç “Akşam olurken ineklerin hepsini ahıra kapattım. Sonra kapıyı da iyice örttüm. O inekler nasıl kayboldu, bende bilmiyorum.” Dedi.
İçeride okey oynayanlardan biri “İnayet abi oğlun inekleri bulursa sevinsin. Geçen hafta bizim ineğin biride böyle aniden ortadan kayboldu. O ineği bir daha ne gördük, ne bulduk.” Dedi.
İnayet karşılık verdi. “Yoksa ineklerin kayboluşu tepedeki garip olayların devamı olmasın.” dedi.
Aynı adam “Bak ne diyorum. Bu gün dolunay var. Birkaç kişi beraber olalım. Tepede ışık çıkarsa oraya gidelim.” Dedi.
İnayet “Dediğin gibi o ışığı araştırsak iyi olur. Bence birileri bize kötü bir şaka yapıyor.” Dedi. Sonra oğluna dönüp “Gel Rıdvan. Sana bir çay ısmarlayayım. Eve öyle git.” Dedi. Garsona seslendi. Siparişi verdi. Sonra okey oyununa geri döndü.
Rıdvan kahvehanenin dışına çıkıp boş bir masa buldu. Oturdu. Az sonra gelen çayını keyifle yudumlamaya başladı.
Rıdvan gözünü tepeden ayırmıyordu. Bugün söylence doğruysa tepeden ışık gelecekti. O anı beklemek heyecanlı bir işti. Rıdvan tepedeki olayların kaynağını dünya dışı varlıklara yoruyordu. Everenin bir köşesinde zeki varlıkların olduğuna ve dünyaya ziyaret için gelebileceklerine inanıyordu. Beklemek müthiş bir şeydi. Henüz tepenin zirvesinde ışık hüzmesi olmasa da görünmez ve gizli bir şekilde dünya dışı zeki varlıkları hissedebiliyordu.
Hava serindi. Esen hafif bir rüzgar önce ağaçların dallarını salladı. Sonra uzağa, tepeye doğru ilerledi. Rıdvan o an bir şeylerin olacağını hissetti. Çünkü esen rüzgar sıradan değildi. Beraberinde hafifte olsa bir sıcaklık getirmişti. Rıdvan dünya dışı zeki varlıkların kullandığı araçların görünmez de olabileceğini düşündü. Belki de tepesinden geçen ufo rüzgar ve beraberinde sıcaklıkta getirmişti.
Düşüncesinde yanılmadı. Tepenin en zirvesinde önce küçük sonra büyüyen ışık hüzmesini gördü. Hemen ayağa kalkıp kahvehanenin içine seslendi. “Baba tepenin en zirvesinde ışık var.” Dedi. O an kahvehanedekilerin hepsi dışarı çıkmak için yerlerinden kalktı. Şimdi gittikçe büyüyen ışığı seyre koyuldular.
Biri İnayet abi tepeye çıkalım mı?” diye konuştu.
İnayet “Çıkalım. Ama bu sefer ışık kaybolmadan yetişelim.” Dedi.
Beş kişi zirveye çıkmak için kahvehaneden ayrıldı. Rıdvan da peşlerindeydi.
Işık hüzmesi çok daha büyümüştü. Önceden böyle bir büyüme görülmemişti. Beş köy sakini zirveye yaklaşınca durdular.
İnayet “ Ya başımıza bir şey gelirse.” Diye konuştu.
Biri “Doğru söylüyorsun. Merakımızın kurbanı olabiliriz.” Dedi.
İnayet “İçimizden biri oraya gidip gelse. Güvenli mi, değil mi diye. Sonra hep beraber gitsek.” Dedi.
Hasan isimli köy sakini “Ben giderim” diye konuştu. Ve ışık hüzmesine doğru hareket etti.
Geridekiler bekliyordu. Aradan bir hayli süre geçmişti. Hasan ileriden birden beliriverdi. Bekleyenlerin yanına geldi.
İnayet sordu. Ne var. Ne buldun orada?”
Hasan “Gözlerinize inanamıyacaksınız. Işığın tam ortasında büyük bir uzay gemisi var. Tıpkı tencereye benziyor. Uzay gemisinin kapısı açıktı. İçine girdim. Araştırdım. İçeride öyle tuhaf cihazlar var ki aklınız şaşırır.” Dedi.
Biri “Kaybolan ineklerden haber var mı?” diye sordu.
Hasan “Uzay gemisinin içinde inek minek yoktu. Daha doğrusu içinde hiçbir canlı yoktu. Dedi.
İnayet “Nasıl olur. Uzay gemisi kendi kendine nasıl uçar?” dedi. Ardından ekledi. “Haydi gidelim. Bizde bakalım.” Beş kişi ışığa doğru ilerlemeye başladı.
Güneş henüz yeni doğmuştu. Rıdvan yeni uyanmış, odasına kadar gelen seslere kulak kabartmıştı.
Annesi “Köyün ortasına bir sürü inek koymuşlar.” Diye konuşuyordu.
Babası “Dün akşam tepeye çıktık. Faydasını da gördük. Herhalde uzaylılar nazik ziyaretimize karşılık verdiler.” Diyordu.
Rıdvan ayağa kalktı. Üzerindeki giysileri değiştirdi. Sonra odasından çıkıp annesinin hazırladığı sofraya oturdu. Kahvaltı esnasında “Anne bizim eve bir uzaylı gelse ona yemek verir misin?” diye sordu.
“Uzaylılar yabancı oğlum. Onları ben tanımam görmem. İlin yabancı heriflerini niye eve alayım?”
Rıdvan “Uzaylılardan insanlarmış gibi herif diye bahsediyorsun.” Dedi.
İnayet “ Oğlum o tepeye sakın çıkayım deme. Ne olur ne olmaz. Sonra başına bir şey filan gelir.” Dedi
Rıdvan “Olur çıkmam.” Dedi.
Gürül gürül akan ırmak temiz ve şeffaftı. Birkaç geç ırmağın yanına gelmiş soyunup suya girmişlerdi.
Gençlerden biri “Gelin karşıya yüzerek geçelim.” Dedi. Irmağın içindekiler hep birden karşı kıyıya kulaç atmaya başladı. Akan ırmak onları suya girdikleri yerin çok uzağına taşıdı. Gençler karşı tarafa çıkınca elbiselerinin olduğu yerin hizasına kadar yürüdüler. Sonra bir çayırlık bulup üzerine oturdular.
Biri Rıdvan’a sordu. “Rıdvan dün tepeye çıktığınızda o uzay gemisi nasıl bir anda göz önünden kayboldu.
“Biz önce uzay gemisinin içini iyice gezdik. Dışarıya çıkıyorduk. Bende muziplik olsun diye metal bir levhaya kazılmış el işaretine dokundum. Gemi bir anda görünmez oldu.
Aynı genç yine sordu. “Peki sen uzay gemsinden çıkmadan gemi kaybolduysa nasıl dışarıya çıktın? Yoksa gemi kaybolunca sen aşağıya mı düştün?”
“Öyle değil. Ben o el işaretine dokununca içimden ‘mutlaka bir şeyler olacak’ dedim. Aşağıya inince baktım. Gemi bir anda ortadan kayboldu.”
Bir başka genç “Peki görünmez olan uzay gemisine dokunmayı düşündün mü?” diye konuştu.
“Gemi birden kaybolunca şaşırdı. Geminin kapladığı boşluğu dediğiniz gibi merak ettim. Boşluğa elimi uzattım. Elim hiçbir şeye değmedi.”
Bir çıtırtı sesi herkesi korku içinde bıraktı. Rıdvan ve arkadaşları başlarını çevirip sesin geldiği yöne doğru baktılar. İleriden beliren iri siyah gözlü, üç yaratık onlara doğru geliyordu. Gençler korku içinde ayağa kalktı. Hızla ırmağa atladılar. Rıdvan ayaktaydı. O diğerleri gibi kaçmayı seçmedi. Korkuyordu ama dünya dışı varlıklar ile iletişimi kendisi için gerçek bir deneyim yaşayacak olması onu cesaretlendirdi. Üç dünya dışı varlık Rıdvan’ın iki metre yakınına kadar gelip durdular.
Ortadaki varlık “Bizden korkma.” Dedi.
Rıdvan “Sizin isminiz var mı?” diye sordu.
Ortadaki varlık “Var dedi. Benim adım Belya. Sağımdaki Esiya. Solumdaki Lugul.”
“Sizler nereden geldiniz?”
“Buraya insanları bilgilendirmek için geldik.”
“Bu ne tür bir bilgi?”
Yaratık “Dünyanız yüz yıl sonra bir kara deliğe girecek. Bizim görevimiz büyük felaketten önce insanları galaksimizdeki gezegene taşımak.” Diye konuştu.
“O gezegenin adı nedir?”
“Sions gezegeni. Gezegenimiz Andromeda galaksisinde”
Yaratıklar görevini tamamlamış olmalılar ki bir anda ortadan kayboldular. Rıdvan heyecanlıydı. Irmağa girip karşı kıyıya doğru kulaç atmaya başladı.
Gençler karşı kıyıya yeni çıkmıştı. Üzerlerini giyiyorlardı. Ama korku denen şey birinin oradan hızla uzaklaşması ile diğerlerinin yarı giyinik onun peşinden gitmelerini sağlamaya yetti.
Rıdvan karşı kıyıya yeni çıkıyordu. Kimsenin ortada olmadığını görünce şaşırmadı. “Ödlekler.” Diye söylendi. Üzerini giyerken yerdeki kotunda hafif bir kabartı gördü. Sanki altında bir şey vardı. Eğilip kotu kaldırdı. Siyah bir şeyle karşılaştı. Bunun ne olduğunu anlamakta gecikmedi. Bu bir cihazdı. Ve varlıklar kendisi ile konuşmadan önce buraya bırakmış olmalıydılar. Rıdvan cihaza uzandı. Eline aldı. Evirip çevirdi. Cihaz dikdörtgen şeklindeydi. Ön ve arka yüzeyleri düzdü. Kenarları da öyleydi.
Rıdvan kotunu giydikten sonra yavaş adımlar ile ırmağın kenarından uzaklaştı.
Odasında yalnızdı. Cihazı çalıştırmayı deniyordu. Cihazın bir yüzeyinde hiyeratik yazılar vardı. Diğer yüzeyinde işe şekiller vardı. Rıdvan şekillere parmağı ile teker teker dokundu. Cihaz yinede çalışmadı. Yorgun düşmüştü. Saatlerce uğraştı boşunaydı. Yerinden doğruldu. Cihazı yanan sobanın yanına bırakıverdi.
Aradan bir süre geçmişti. Birden cihazdan ışık çıkmaya başladı. Rıdvan başını sobaya doğru çevirdi. Gözlerine inanamadı. Nihayet cihaz çalışmıştı. Hemen yerinden doğrulup cihaza uzandı. Onu eline aldı. Hemen parmağı ile şekillerden üçgene değdi. Karşısına daire şeklinde şeffaf yoğunlukta bir geçit çıktı. Elini geçide uzattı. Eli geçidin içinde dirseğine kadar kayboldu. Sonra elini geri çekti. Tehlike yoktu. Rıdvan’ın aklına müthiş şeyler geliyordu. Ve bunu uygulamak için fazla beklemedi. Hemen elinde cihazı ile odasında açılan geçitten içeriye girdi. Geçit içine Rıdvan girince ortadan kayboldu.
Durmadan ilerliyordu. Yürümek onu yormuştu. Tepede gezegenin büyük yıldızı vardı. Etraf sonsuz kumlarla doluydu. Bu ıssız çölde gölge bulmak çok zordu. Rıdvan’ın aklına o an şimşek gibi bir fikir geldi. En yakınındaki tepenin yanına gitti. Elleri ile derin bir kuyu kazdı. Rıdvan için bu kurtuluştu. Hemen içine girdi. Artık yakıcı sıcaklık gitmişti. Elinde ki cihaza dikkat kesildi. Bu müthiş cihaz sayesinde gök yüzünün kızıl olduğu ve bilmediği bir galaksiye gelmesi bir insanın isteyeceği ilk şeylerdendi. Henüz gezegeni keşfedememişti. Ama ilerledikçe varlıkların yerleşim yerini bulabileceğini hissediyordu. Bu histe galiba cihazdan geliyordu. Rıdvan’nın bildiği bir şey vardı. Geçit açılınca içine girince odasına geliyor, tekrar geçide girince seyahati bıraktığı yerden çıkıyordu. Bu sayede aynı yere çakılıp kalmayacaktı.
Rıdvan yeteri kadar dinlendiğine karar verip ayağa kalktı. Etrafa göz gezdirdi. Etrafta ne dağ vardı ne de orman. Yine kumdan oluşmuş tepeler ve devamında ıssız bir çöl. Bu böyle gidemezdi. Rıdvan elindeki cihazın üçgen şekline dokundu. Geçit açıldı. Sonra içine girdi.
Odasındaydı. Rıdva terden sırıl sıklam olmuştu. Cihazı yattığı yerdeki yatığın altına koydu. Sonra serinlemek için odasını terk edip evden dışarıya çıktı. Evin avlusundaydı. Derin bir nefes aldı verdi. Düşünüyordu. Rıdvan neye sahip olduğunu gayet iyi biliyordu. Cihazı kimsenin bilmemesi gerekiyordu. Eğer tersi olursa cihazı elinden alabilirlerdi. Rıdvan sahip olduğu ayrıcalığı saklamak için akşam serinliğinde düşündü durdu.
İçeriye sevinç içinde girdi. Cihazı saklayacağı yeri bulmuştu. Odasına girdi. Cihazı alıp gömleğinin altına yerleştirdi. Evde çıkıp ahıra girdi. Işıkları açtı. Pencereleri açıp dışarıyı iyice kontrol etti. Kimsenin kendini izlemediğine kanaat getirince İneklerin küspe yediği yere doğru ilerledi. Rıdvan Küspe dolu yalağın altına eğildi. Eliyle yalağın altını kontrol etti. Sonra cihazı gömleğinin altından çıkarıp yalağın altına yerleştirdi. Ardından ahırın ışıklarını söndürüp dışarıya çıktı.
Rıdvan öyle mutluydu ki güven altındaki cihazı ile ilgili odasında hayaller kurmaya başladı. Önceleri tek düze yaşarken şimdi bir cihazı vardı. Onun sayesinde bir gezegene ışınlanmış ve orada bir süre gezmişti. Belki o gezegen çok uzak bir galaksideydi. İnsan hay etse bu tür bir şeye ulaşamazdı. Aklına olumsuz şeylerde gelmeye başladı. Cihazı saklamakla gizleyemezdi. İğne deliğinde gördüğü hinti bir süre unutmaya karar verdi. Böylece şüphe çekmekten daha da uzaklaşmış oluyordu.
Aradan bir hafta geçmişti. Köylüler tepedeki yaşanan o günkü garip olayı unutmaya başlamışlardı. Çünkü o köylüler konuşabilecek yeterli malzemeyi bulamamıştı. Tepede bir ışık belirmişti. Oraya giden birkaç kişi o ışığın içinde araç görmüş ve araç ortadan kaybolmuştu. Böylece konuşulacak malzemede ortadan yok oluyordu.
Bir kısım köylüler tepeye çıkan beş kişinin uydurma şeyler anlattığını söylüyordu. Çünkü o tepeye kendileri çıkmamış sadece duydukları ile yetinmişlerdi. Yaşananları inkar edenler inanmanın peşinde değil inkar etmenin zevki içindeydiler. Tepeye çıkan beş kişide o amansızlara ağızlarının paylarını vermek için sürekli sustular. İnkar edenlerin tamamı ya köyün berduşuydu yada sarhoşuydu.
Bir akşam köyün kahvehanesinde İnayet masa etrafında oturan arkadaşlarına “Bize inanmıyorlar. Hep inkar ediyorlar. Çünkü elimizde bir delil yok. Şu uzaylılar kaypakça hareket etmeseler ne güzel herkes görüp inanacak.” Dedi.
Hasan “nayet abi köyümüzün yaşlısı da genci de tepedeki o ışığı gördü. İnkarcılar ancak bunu kabul ediyorlar.” Dedi.
İnayet “Doğru söyledin. İşin garibi berduşların ağzında sakız olduk. Dün Veli diye ayyaşın biri bana ‘Abi o uzaylıların kulaklarını benim için bir çekiver.’Dedi. Bende ‘Hadi oradan’ diye karşılık verdim. Dedi.
Naim isimli biri “İnayet abi, sizde macera diye tutturdunuz. O tepeye çıktınız.” Diye konuştu.
İnayet “Biz olduğumuz yerde durup seyretseydik iyi mi olurdu. Bak zirveye kadar çıktık. Ertesi gün köyün kaybolan inekleri birden ortaya çıktı.” Dedi.
Naim muziplik peşindeydi. “Yav bu uzaylılar inekleri acaba sağmak için mi kaçırdı?” diye sordu.
Hasan “Ondan değildir. Uzaylılar inekleri araştırmak için kaçırmıştır.” Dedi.
Naim bu sefer “Bence onlar sizi sevindirmek istedi.” Dedi
İnayet “Nasıl sevindirmek?” diye sordu.
“İnekleriniz kaybolunca üzüldünüz. Bulununca da sevindiniz. Bu kadar basit.”
İnayet “Naim doğru söylüyor olabilir. Onların cihazı çok gelişmiş. Cihazları ile ineklerimiz kaybolunca bizim üzüntümüzü de araştırmış olabilirler.” Diye konuştu.
Rıdvan merakına yenilmek üzereydi. Cihazı bulalı ve saklayalı bir hafta olmuştu. Bu zaman zarfında cihazın üzerindeki diğer daire ve kare şekli aklında sürekli yer etti. Rıdvan karenin kimya ile ilgili olabileceğini tahmin etti. Çünkü ateş, su hava ve toprak dört elementti. Ve bu bütün arkaik öğretilerde vardı. Daireyi düşündü. O da boşluğu ifade ediyordu. Manyetizma ile ilgili olabilirdi.Rıdvan hemen yerinden kalktı. Odasından çıktı. Ayakkabılarını giyip ahıra geçti. Yalağın yanına geldi. Eğildi. Elini yalağın altına uzatıp cihazı çekip çıkardı.
Cihazın ısınması gerekiyordu. Çünkü öyle çalışıyordu. Ama gündüz evde soba yanmadığı için işi zorlaşıyordu. Sonunda her şeyi göze alarak elindeki cihaz ile mutfağa girdi.
Rıdvan annesine “Bak anne, bu uzaylıların cihazı.” Diye elindekini gösterdi.
Rıdvan’ın annesi kısa bir süre cihaza baktı. Sonra işine devam etti. Rıdvan ocağın yanına geldi. Tüpü açıp çakmak ile ateşi yaktı. Cihaz ateşin üzerine gelir gelmez çalışmaya başladı.
Rıdvan “Bak anne. Ne biçim ışık çıkıyor?” diyerek cihazı annesine bir daha gösterdi
Annesi “Oğlum neymiş o öyle?” diyerek cihaza bir süre baktı kaldı.
Rıdvan “Anne sakın cihazı kimseye anlatma. Değilse elimden alırlar.” Dedi.
“Olur anlatmam.”
Rıdvan tekrar odasına geçti. Artık yeni deneyine başlayabilirdi. Masada duran cam bardağı yanına koydu. Sonra cihazdaki kare şekline parmağı ile bastı. O an cihazdan bardağa kızıl renkte bir ışık aktı. Ardından bardak sarı ve metal bir yapıya büründü. Rıdvan bardağı eline alıp iyice inceledi. Nihayet düşündüğü gibi olmuştu. Cihaz Rıdvan’ın zihni ile beraber hareket etmiş, bardağı altına dönüştürmüştü.
Gök yüzünde vasıtasız uçan bir insanı konuşuyorlardı. Kahvehanenin önündeki kalabalık tekrar birikmiş o uçan insanı yeniden seyre koyuldu.
İzleyenlerden İnayet “Bu benim oğlum Rıdvan.” Diye konuştu.
Başka biri “Aha buna da inanmasınlar ben adamı döverim.” Dedi.
Gök yüzünde bir oyana bir buyana giden Rıdvan kare şeklinin şifresini çözdükten sonra daire şeklini de denemişti. Daire şekli onu o an bir miktar havaya kaldırmıştı. Rıdvan bunu daha iyi deneyebilmek için dışarıya çıkmıştı. Sonra köyün üzerinde turlar atmaya başlamıştı. Şu an gökyüzünde vasıtasız uçan bir genç ve onu izleyen köylü vardı.
Rıdvan bir süre havada dolaştıktan sonra kalabalığın yanına indi. İzleyenlere doğru dönerek “Bu elimdekini yeni satın aldım. Bu cihaz insanı işte böyle uçuruyor.Cihazdan satın almak isteyen varsa şehre gidip bilgisayarcıya uğraması gerekiyor.” Diye konuştu.
İnayet yanındakine “Bu çocuk bizden akıllı. Ne güzelde uyduruyor.” Dedi.
Rıdvan’ın korktuğu başına erken geldi. Köye siyah iki jeep ile gelenler kendilerinin Mit mensubu olduğunu söyleyip Rıdvan’ın yanına geldiler. Mit mensuplarının soru ve cevaplar ile geçen ardından son çare olarak ta zarf atmaları cihazı Rıdvan’dan ustalık ile almalarına neden oldu. Mit mensupları istediklerini elde edince geldikleri gibi tekrar gizemli bir şekilde köyü terk ettiler. Artık Rıdvan tek bir sesi düşünüyordu. O da “Uzak bir galaksiden geldik.” sesiydi.
SON
elvistuna
|
|
Yazar |
|
naranja
Kraliyet Ailesinden
Kayıt: 18.10.2007 |
|
idare eder, ben olsam sonunu şu şekilde yapardım. yuvarlak tuşa basan rıdvan kendini bir anda andromeda da buldu, sonra orada luigi diye bi uzaylıyla evlendi ve çocukları oldu, mutlu mesut yaşamaya devam etti :))
Kaybolur hayatIn tarifsiz ahengi;
Zaman bir tablodur düser duvarlardan.
|
|
|
|