Konuyu görüntüle
IUCODERS FORUM > Genel > Gündem > Çanakkale ?ehitleri...
Yazar
tugba


avatar
Yalova
Kayıt: 10.03.2006
18.03.2006-12:32 #4259
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer,
O ne müthiş tipidir, savrulur enkazı beşer.

Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.
Kafa göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak
Vurulup, tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna yarap ne güneşler batıyor.

Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker
Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.

Mehmet Akif ERSOY


DOÇ. DR. A. NURİ YURDUSEV'in yorumu:
http://www.zaman.com.tr/?hn=266866&bl=yorumlar&trh=20060318







...




Yazar
dilsatsagin


avatar
BURSA
Kayıt: 17.01.2006
18.03.2006-12:52 #4261
Arkadaşlar merhaba. Gecenlerde izledigim bir televizyon programında(katılanlardan birisi TURGUT OZAKMAN(SU CILGIN TURKLERİN YAZARI) VE DİGERİ DE BİR UNİVERSİTE HOCASI) VARDI. canakkale ve kurtulus savaşları tartışıldı. Burada canakkale savaşlarının cıkarılma nedenini aksedildigi gibi olmadıgı anlatıldı. Ruslar ingilizlerin gelmesini istememişlerdir. Cunku daha onceden yapılan anlaşmalarda bogazlar ruslara verilmişti. Eger gelirlerse bogazların onlara verilmeyecegine inanmişlar ve bu nedenle de savaşlarda(canakkale) bir tane de rus gemisi gozlemci olarak bulunmaktaymış. Bu arada TURGUT OZAKMAN CANAKKALE İLE İLGİLİ BİR KITAP HAZIRLAMAKTA İMİŞ. KURTULUŞ SAVAŞININ ON CEPHESİ OLAN CANAKALEDE ŞEHİT OLAN ATALARIMIZA YUCE ALLAHTAN RAHMET DİLERİM.





Yazar
halil


avatar

Kayıt: 01.01.2006
18.03.2006-16:23 #4266
Bu şiirin tamamını vermek gerekir , herkes mutlaka okumalı , bugünün anlamını daha iyi idrak etmek için birebir ,
okumaya üşenenler için şiirin ses kaydını rapide upload ettim ,
tüm şehidlerimize Allah rahmet eylesin ,
zaten onlara "âgûşunu (kucağını) açmış duruyor Peygamber " (bknz. en aşşaa)

http://rapidshare.de/files/15809442/M.Akif_Canakkale_Sehidleri.wma.html

elinde daha temiz ses kaydı olan buraya yollayabilir mi ? bunun ses kalitesi baya düşük , eski kayıt zaten

Çanakkale Şehitlerine

Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.

Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!

Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Avustralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!

Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.

Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.

Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm.

Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.

Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,

Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;

Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;

Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,

Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;

Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif Ersoy





....
Yazar
tugba


avatar
Yalova
Kayıt: 10.03.2006
18.03.2006-16:40 #4268
Daha öncede bu kitabı okuyun bence demiştim ama bugün yeniden tekrarlamak istiyorum bunu..

Çanakkale Mahşeri(Mehmed Niyazi)

Savaşla ilgili romanlar ya stratejik bir yerdeki direnişi, yahut da bir askerin yaşadıklarını anlatarak savaşın tamamı hakkında fikir verirler, daha çok da cephe gerisindeki acıları dile getirirler. Mehmed Niyazi; bir yerin veya bir kişinin değil, Çanakkale Savaşı' nın romanını yazmıştır. Roman ilk atılan mermiyle başlıyor, bütün cephelerinde sonuna kadar devam ediyor. Yazarımıza göre tarihi roman gerçeğe sadık kalmalıdır; ancak o atmosferi okuyucuya teneffüs ettirmek için malzeme kabilinden tarihe mal olmayacak kahramanlar kullanılabilir; ama Çanakkale' de o kadar çok kahraman var ki, buna da gerek duymamıştır.


Mehmed niyazinin gelibolu belgeseli hakkındaki yorumu:

Profesör bir dostumun,” “Gelibolu Belgeseli”ni seyreden sekiz yaşındaki oğlumun İngilizlere acıdığını söylemesine çok üzüldüm” yakınmasını duyunca belgeseli izlemek ihtiyacını duydum. Gerçekten dostumun çocuğu haklı; öyle bir film yapılmış ki, seyreden “Yazık oldu Anzaklara” der. İşin garip tarafı, belgeselde de belirtildiği üzere pek çoğu Çanakkale’ye gönüllü gelmişlerdi. Birileri onları zorla getirseydi, belki belgeselde oluşturulmak istenen atmosfere hak verilebilirdi. Belgeseli yapanlar savaşın acı yönlerini, kaçınılmaz olsa da, insanlıkla bağdaşmayacağını vurgulayarak humanist bir çizgi sergilemek istemişler; fakat kantarın topuzunu epeyce kaçırmışlar.
Dünyanın en kanlı savaşlarından biri avuç içi kadar kara parçasında cereyan etti. Sonuçları itibarıyla Çanakkale hiçbir savaşla mukayese edilemez. Bu savaşın baş sorumlusu Churchill sonuçlarını şöyle özetliyor; “Yenilmez armadamızın üçte biri sulara gömüldü, üçte biri kullanılmaz hale geldi. Başarısızlığımız savaşı iki buçuk yıl uzattı; sekiz buçuk milyon Avrupalı’nın ölümüne sebep oldu. Rusya’nın yönetimini komünistler ele geçirdi; bu olay vuku bulurken otuz milyon insan öldü. Rusya, Çin’i komünistleştirirken elli milyon Çinli hayatını kaybetti. Boğazı geçemeyince Müslümanların, diğer Asyalıların, Afrikalıların, Avrupa’nın ihtişamından şüpheleri başladı. Biz Hindistan, Pakistan, Bengaldeş’den, Arap dünyasından, diğer Avrupalılar da sömürgelerinden çekilmek zorunda kaldılar” Churchill yaşasaydı, herhalde sonuçlarına şunları da ilave ederdi; “Komünizm Rus milletinin ruhunu boşalttı; onda kurallara canlılık verecek hassa kalmayınca, Sovyet Rusya bir oranda dağıldı; dağılmanın da bu noktada kalmayacağını insanlık görecektir.”Yani henüz Çanakkale’nin sonuçları devam etmektedir.
Bir buçuk saatlik bir belgeselde, on dört ay altı gün süren bir savaşın tam hikayesini beklemek haksızlık olur. Fakat o atmosferi yaşatacak daha isabetli olaylar ve isimler seçilebilirdi. Belli ki çok emek ve imkan sarfedilmiş. Bizim gibi ülkelerde en ucuz şey bilgidir. Birkaç gerçek uzmanla takviye edilseydi, daha güzel sonuç alınabilirdi. Çanakkale son dönem tarihimizin laboratuarıdır. Milli mücadelede adlarını gururla andığımız bütün kumandanlar Çanakkale’de Albay,Yarbay, Binbaşı olarak görev yapmışlardır. Mustafa Kemal, Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir, Kazım İnanç, Ali Fuad, Cafer Tayyar, Deli Halit ve daha pek çokları savaştılar. Belgeselin uzunluğu düşünülürse, Mustafa Kemal Atatürk yerli yerine oturtulmuştur. Ama Anzakların romantik mektupları uzun uzun okunurken, diğerlerinden tek kelime edilmemesine ne demeli? Vehip, Faik, Mehmet Ali, Trommer, Veber ve Çanakkale’de göğüslerini siper etmiş daha nice paşaların adlarının telaffuz edilmemesinin izahı mümkün mü? Savaşın kaderinde çok etkili olan 57. Alay’ın kumandanı Hüseyin Avni Bey gözardı edilebilir mi? Ki o, orada şehit oldu; komutayı ele Yusuf Ziya Bey aldı; o da şehit oldu; komutayı ele Hasan Fehmi Bey aldı; o da şehit oldu… Oranın ruhunu sergileyen Yüzbaşı Woiters’le Üsteğmen Mustafa Asım’ın kapışmalarını dile getirmemeyi anlamak mümkün mü? Hele Üsteğmen Nazif’in (Çakmak) şehadeti nasıl ihmal edilebilir? Yirmi altıncı Alay’ın kumandanı Kadri Bey’den, o bölgedeki yarılmayı önleyen Lütfü Beyden hiç söz etmemenin mantığı var mı?
Yanlışlara gelince sayılamayacak kadar çok; birkaç örnek vermek icap ederse, ilk önce, 1915 yılının 19 Şubat’ında ilk mermi Çanakkale’ye düşmedi. İlk mermi 3 Kasım 1914’de, saat üçü on geçe Seddülbahir tabyalarına düştü. İki farklı resim gösteriliyor, ikisine de Selahaddin Adil Bey deniyor, aynı adammış gibi ele alınıyor. Halbuki Çanakkale’de iki farklı Selahaddin Adil Bey var; birisi Boğaz’daki müstahkem mevkilerde, diğeri Arıburnu’nda. Belgeselde Fransızların İngilizlerle beraber Seddülbahir bölgesine, Sığındere taraflarına çıktığı söylendi. Oysa ilk gün Fransız, Senegal, Tunus birlikleri Anadolu^daki Kumkale’ye çıktılar. Çıplakköy’den gelen Şevki Bey komutasındaki birliklerimiz tarafından denize döküldüler. Şevki Bey’in kahramanlığını yeni nesillerin bilmesi kime, ne zarar verir? Anzaklı conilerle dost olduğumuz doğrudur. Ne çare ki onlar dostluğumuzu kötüye kullanıp lağım kazarak askerimize büyük zarar verdiler. Yarbay Tevfik’i ve birliğini kurtarmak için Albay rüştü’nün fedakarlığı işlenmez mi?
Belki filmi İngiltere ve eski sömürgelerinde pazarlamak gayesi güdüldüğünden dolayı Churchill’in Çanakkale’de zehirli gaz kullanmak için Avam Kamarası’ndan “Evet savaşlarda zehirli gaz kullanmak yasaktır; Türkler müslümandır, dolayısıyla insan sayılmazlar, zehirli gaz kullanmamızda bir sakınca yoktur diyerek etki istediğinden söz edilmek istenmemiş olabilir. Fakat gelecek nesillere, bugünlere nerelerden gelindiğini göstermek bakımından, hatırlatılamaz mıydı?

Mehmed Niyazi / 28.3.2005






...




Del.icio.us
Digg
Facebook
Furl
Google
Blink
Simpy
Spurl
Y! MyWeb