Konuyu görüntüle
IUCODERS FORUM > Genel > Edebiyat > Beni Sen Ellerin Olayım Diye mi sevdin?
Yazar
tommyknocker


avatar
Istanbul
Kayıt: 09.02.2006
13.03.2009-05:11 #57950
Not: Ekşisözlük yazarlarından "Cyrano" dan alıntıdır.Böylesine mükemmel bir yazı yazdığı için kendisine en derin saygılarımı iletmekten büyük zevk duyuyorum.

Bir başka not: ekşi sözlük jargonu icabı ilk harfler küçüktür ve noktalama işaretleri konusunda bir farklılık söz konusudur.Hoşgörünüz...

Başlangıçta hepimizin bir hayatı vardı. bu bir tanecik hayatlarımızda da, sadece bir kişilik yerimiz...

hepimiz gibi ben ya da benim gibi biz, sanıyorduk ki, bir seviyor tam seviyorsun ve tam da seviliyorsun. hayatını o sevdiğin birinin hayatıyla alevli malevli, pek romantik, enfes, şirin mirin, görkemli bir şekilde bir birleştiriyor, sonsuza kadar mutlu yaşıyorsun. televizyonda boşananlar vardı, aşk gemisi'nde tornistan durumlar olurdu, çarli'nin melekleri bir sürü adama işve yaparlardı, aileden birisi nikah atmıştı, komşu teyzenin kocası ölmüş ve o yalnız kalmıştı. oysa bunlar istisnaydı. biz cünüyüt arkın, filiz akın, törkan şöray filmleri izliyorduk; sevdikleri için her cendereyi atlatır, eninde sonunda çok mutlu olurlardı.

kim takar o zamanlar mike figgis'i, billy wilder'i, zeki ökten'i; coupling mi biliyorduk, sex and the city mi vardı? olsa olsa hepimiz kaynanalar'daki tijen'den nefret ediyor ve "allah kimseye böyle karı vermesin" diyorduk ya da tecavüzcü coşkun gibi koca. zaten sinema ve televizyonda "örnek koca" figürü çoktur. hani kadınların "böyle kocam olsa" diyebilecekleri türden. emrah'ından tut, "vurmayın"daki cem özer'e, "straw dogs"daki dustin hoffman'a, "bay alkolü takdimimdir" deki, bay alkol engin cezzar'a kadar hepsi "iyi adam"lardır ama yeterince ve gereğince (!) sevilmemiş, o yüzden bu hallere düşmüşlerdir. mutlaka erdemli, keşfedilmemiş, anlaşılmamış yönleri vardır ve birilerinin ilgilerine tâbiidirler. kadınlarsa hep aldatan, dolandıran, ona buna "veren", terkeden, kandıran, tecavüzden zevk alan, yahut geçimsiz, ukala, aşırı durgun, anksiyeteli, dengesiz, sıradışı karakterler olmuşlardır. kim "perihan abla"daki meraklı melahat'in, "beyaz ölüm"deki ahu tuğba'nın, "splendor in the grass"daki wilma'nın, "annie hall"un, shrek'deki princess fiona'nın kocası olmak ister ki? bu mevzular uzun, konuyu da değiştirir, kısaca, o kadınlar bizim "erkek"lerimize gelmez, çünkü daha "sıradan" kadınlar isterler; daha dengeli, münezzeh, kendini fazla ortaya atmayan, kocasının önüne çıkmayan kadınlar isterler. ikincisi o kadınların zaten "sahip"leri vardır, bir başka erkek o kadını seviyordur, istemezler. ve zaten sinema-tv sektörü erkek egemen bir sektördür ve erkekler bir yerden sonra kadınlardan intikam almak için üretirler. mutlaka terkedilmiş, aldatılmış, küstürülmüş, beğenilmemişlerdir ve bu karakterler gerçek hayatta birilerinin yansımasıdırlar. bu şeraitte olmayan film-dizi'ler de zaten olağandışı, özgün kabul edilirler.

neyse işte, demem o ki, bizim hayatlarımız da bir başka hayatla birleşecek ve ilk defa aşkı tadacaktı, ardından mutlu son'la bitecektik. böyle ekstrem örnekler filmlerde falan olurdu. teyzenin kocası ölmüştü ama evlenmemişti işte, halen kocasını seviyordu. diğer kız nişan atmıştı ama adam çok yamuk bir adamdı. aykut'un abisigil boşanmışlardı ama dışarıdan müdahale çok fazlaydı, boşanmayıp başka bir şehire taşınsalar olurdu aslında...

işte bu inançlarla, bambaşka ve tertemiz biz, yürek diyorlarsa yüreklerimizi, "beyinde biter" diyorlarsa beyinlerimizi, "kimyadır, biyolojidir" diyorlarsa hepten fen bilgimizi açık tuttuk sevilmeye, sevmeye ve aşka. sonra birileri çıktı karşımıza bizi basbayağı, cillop gibi sevdiler veya alenen seviyormuş gibi yaptılar. biz var ya biz, bizim haberimiz yoktu bu aşk-meşk olaylarından. sevda ya da aşk denen şey hiç bitmeyecekmiş gibi sevdik biz de. anlaşmazlıklar oldu ama olsundu yani, bu ne ki? filiz akın ya da süphi kaner bir filmlerinde aşıklarıyla sürekli tartışıyorlardı filmin sonuna kadar, elli kere ayrılıyorlar lâkin sonunda barışıp accayip mutlu oluyorlardı. davaro'da ya da japon işi'nde kemal sunal bile mutlu oluyordu. halledilirdi bu meseleler... kazın ayağı öyle değildi maalesef.

bizim haberimiz yokken -aslında biz de onlardan hiç farklı değildik- onlar sevmişler, sevilmişler, aşık olmuşlar, aldatılmışlar, anlaşmazlıklar yaşamışlar ve "insan"a güvenlerini, anlaşmaya ve mutlu sona olan inançlarını yitirmişlerdi. biz artık aşık olduğumuz insanların önceki aşklarının cefâlarını da çekmek zorundaydık. yani sevdiğimizin önceden sevdiği biriyle bir murat 131'de, bir küvette, bilmem hangi günün hangi saati, tam da buna benzer bir ortamda "sancılı" hatırladığı bir anısı varsa, o anın katili olurdu "eski sevgili". bu eski sevgili denen "adi" insan, safça bir davranışından faydalanmaya kalktıysa bizim şimdi aşık olduğumuz insanın, sevdiğimiz de eskisi kadar saf olamıyordu hiç bir zaman. sevdiğimiz insan, eski sevgilisini anladığına pişman edildiyse, bizi anlamak istemiyordu. bir sapıklığa maruz kalmışsa, bazı anlar tuz-buz oluyorduk, şıppadanak elimizi bırakabiliyor, uykusunda sıçrıyor, sayıklıyor veya uykusundan uyanmak istemiyordu.

o, nerede nasıl yaşanacağını biliyordu dahası... mesela aşıklar cumartesi akşamları gider dışarıda birer bira, şarap, limonata falan içer, müzik dinler, sinemaya gider, el ele tutuşup gezerlerdi. biz ilk defa aşık oluyorduk. cumartesi ne yapılır, pazar nereye gidilir, hiç bilmediğimiz bir aşkta, hiç bilmediğimiz bir yerde, bir aşıkla ve bir aşkta neler yapılabilir bilmiyorduk biz. bilmediğimiz için "anlamaz" oluyorduk, "heyecan yok sende" oluyorduk, "aşık gibi değil kardeş gibi seviyorsun, veya seviyorum" oluyorduk, "sana artık aşık değilim" oluyorduk, cinsel sorunlar yaşıyor, tecimsel anlaşmazlıklara düşüyorduk.

o da bizim gibi çok sevmiş ve terkedilmiş, terketmeyi öğrenmişti. o bizi terkediyordu. biz terketmeyi öğrenip başkasını terkediyor, biz herkesi kendimize benzetiyorduk. o, kendisini terkeden çok sevdiği insandan "ilk evvela kendim, önemli olan benim"i öğrenmişti, çünkü terkeden kimse, böyle söyleyip gitmişti işte. şimdi o da, "hayatımın en değerlisi" dediği bizi bırakıp, "ama benim hayatım" diyor ve gidiyordu. bencildi. ve maalesef, giderken bize bencil olmayı öğretiyordu. etraf bencil insanlarla, bencil bizlerle dolup taşıyordu.

öyle bir hale geliyorduk ki bir zaman sonra, aşık olamıyorduk, olsak inanamıyorduk, inansak yaşayamıyor, yaşasak taşıyamıyor, taşısak boğuluyorduk. aşık olamıyorduk... hep o birilerinin yüzünden, hep o "önceki"lerin yüzünden, hep "sen"lerin yüzünden, hep ve hep aşkların yüzünden, artık aşık olamıyorduk. anlamak anlamak olmaktan, buluşmak buluşmaktan, el ele tutuşmak lirikten, sevişmek ibadetten çıkıyordu. bunlar artık "ilişki" oluyordu bir süre sonra ve buluşmak, anlaşmak, konuşmak, el tutmak, sevişmek, memuriyet gibi hallediliyordu.

bizi bırakıp gidiyorlardı, bizi bırakıp kendilerine veya bir başkalarına gidiyorlardı. bizi sevdiklerini söyleyip üstelik. aşık olduklarını söyleyip, içimizde yaşamak istediklerini, elimizi hiç bırakmak istemediklerini söyleyip gidiyorlardı. oysa makarna yapmışlardı bize, salata yapmışlar, bize kazak, iletki, bardak, kalem falan almışlar, hasta olunca başımızda durmuş, uyurken kafamızı düzeltmiş, tuvalete tuvalet kağıdı yetiştirmiş, burnumuzu karıştırmış, diş fırçamıza macun sürmüş, bizi anlamış, ağlamış, sevmişlerdi ve gidiyorlardı. gidiyorlardı çünkü onların, yani bizim yüzümüzden... hasktir.

bizim artık onlardan bir farkımız kalmıyordu onlar gittikçe. o gidince bizim ondan farkımız kalmamıştı. mecnun'u boşverdik, leyla hepten yalandı, şiirden tiksiniyor, amelie'yle dalga geçiyor, yolda birbirlerine sarılan bir çift görünce "ne sarılıyonuz lan yeni gelinin sarıldığı gibi" diye laf atıyor, şimdi "deer hunter" ın linda'sına orospu, david summer'a gavat, "yieddrıyaaan" diye bağıran rocky'ye "ibne" diyorduk.

biz artık bu terkedilişleri, aldanmış, kandırılmış, unutulmuşlukları başka insanlarda telafi etmeye çalışıyorduk. başka insanlarda o'nları unutmayı deniyor, iş gibi el tutuyor, iş gibi makarna yapıyor, berbat bir iş gibi sevişiyorduk. aşka ihtimal bile veremediğimizden, o'nlardan sonra aşık olabilecek olsak bile bunda bir bit yeniği arıyor, bu aşka tutunamıyor, yeterince aşkta duramıyor, kuyruğumuza basılınca aşktan kaçar hale geliyorduk.

bir intikam gibi yaşıyorduk hayatı, bir intikam gibi yaşıyorduk insanlarla, birisiyle çay içerken intikam alıyorduk aslında o'ndan. sinemaya giderken, kendimiz hakkında bir şeyler anlatırken, bir yerlerimizi sevdirirken, ondan intikam alıyor; ne sevene lâyık olabiliyor, ne sevilmeyi becerebiliyor, ne o an "orada" olmayı başarabiliyorduk. biz artık hep intikam için yaşıyor ve istesek de sevemiyorduk.

karşımıza çıkan "yeni insan"lar da öküz değillerdi hani. bunu anlıyorlardı, bir sorunumuz vardı bizim ve onların yüzünden böyleydik. oysa çok da güzel sevilebilirdik biz, sevmeye çalışıyorlardı bizi bir müddet, sahipleniyorlardı, her yerlerimiz ve her anlarımız onların gibiydi, artık bize tahammül edemedikleri zamana kadar, veya biz kendimize tahammül edemeyene dek.

ellerin oluyorduk, başkalarının...

bizi sevip sevip, bizi canlarından çok sevip, bizi unutamayacağımız kadar sevip, hayatın ortasına, "biz"in dışındaki "el"lerin kucağına, hayatın tam bokuna, "kim alırsa alsın bana ne" diyerek küt diye bırakıp gidiyorlardı. ve bundan hiç rahatsız olmuyorlardı.

yapmamalılar, yapmamalıyız demek hiç bir şeye çare değilse de, inanılmalı ki, neyse sktir et... ben bile inanamıyorum.

görünen o ki, mutlu son'lara alıştırıldığımız ve inandığımız için, "ideal insan"larla dolu olduğu için etrafımız, saflığımızdan, aşka inandık. oysa şu soruya bir türlü cevap bulamadığımız için hiç gibi yaşıyor, basbayağı öldürülüyor, güdümlü gibi ölüyoruz:

beni sen, ellerin olayım diye mi sevdin?






Those were the days guys...
Yazar
csenes


avatar

Kayıt: 14.02.2007
13.03.2009-19:31 #57954
çok begendiğim nadir yazıların arasına alıyorum mükemmel kısaca







Yazar
unforgiven


avatar

Kayıt: 12.06.2008
13.03.2009-19:32 #57955
Çok güzel bir yazı... Paylaştığın için teşekkürler...





Yazar
esra89


avatar
YALOVA
Kayıt: 14.10.2007
14.03.2009-23:12 #57977
ilk önce okumaya üşendim ama gerçekten güzelmiş..










Del.icio.us
Digg
Facebook
Furl
Google
Blink
Simpy
Spurl
Y! MyWeb