Konuyu görüntüle
IUCODERS FORUM > Duyurular > Diğer > Gülümsemeye Söz Veriyorum!
Yazar
master


avatar
istanbul
Kayıt: 09.01.2006
27.03.2006-11:29 #4731

( Muhammed BOZDAĞ'dan mükemmelliğin sırrını anlatan bir makale)


Bizler, çukurlardan zirvelere uzanan uzun bir yolun yorgun yolcuları
gibiyiz. Gizli bir evrenin bir ucundan dünyaya ve dünyadan yine o
gizli evrenin diğer ucuna ilerliyoruz. Her sabah attığımız yeni
adımla, ya biraz daha yukarıda veya biraz daha aşağıda bulacağız
kendimizi.

Ya coşkuyla başlayacağız güne, yani yükselerek; ya da
karamsarlıkların, somurtkanlıkların tuzağında çökeceğiz.
Leo Buscaglia der ki, "Günün başlangıcındaki ruhsal durumunuz, o gün
ilişkide bulunduğunuz herkesi etkiler." Günün sabahında yüzümüzden
yansıyan duygu, günün akşamına kadar yaşadıklarımızı şekillendirecek.
Dahası yüzümüzün rengi dostlarımızı da kuşatacak. Ya ışık ve mutluluk
saçacağız çevremize akşama kadar; ya da üzüntünün, somurtmanın ve
acının yayıcısı olacağız.

Bazı insanlar canlı, heyecanlı ve güler yüzlüdürler. Onların çalışma
azmiyle dolu olduklarını görürsünüz. Gözleri ışıl ışıl parıldar.
Seslerinden gümbür gümbür heyecan fışkırır. Çünkü hedefleri vardır;
çünkü ideallere adanmışlardır; çünkü gerektiğinde aç kalmaya,
uykularını terk etmeye ve başkaları için bedenlerini yormaya
gönüllüdürler. Hayalleri çok özeldir onların, kimsenin düşünmediğini
düşünürler.

Gününüze nasıl başladığınızı anlamak için oturup yarım saat düşünme
fırsatınız hiç oldu mu? Örneğin bu sabah hayata gözlerinizi nasıl
açmıştınız? Evinizden çıkarken yüzünüzün nasıl baktığını hatırlıyor
musunuz? Bu sabah sokakta ilk insanla karşılaştığınızda gözlerine
nasıl bakmıştınız? Yoksa gözlerini fark etmediniz mi ve nasıl
baktıklarını görmediniz mi? Fark etmeyenler, fark edilmeyi hak
etmiyorlar. İnsan aynadır; karanlık olan karartır, ışık olan
aydınlatır. Coşkuyu dağıtan insan, ancak coşkuyu yaşayan insandır.

Hayatımıza bir göz atalım: Kalabalık şehirlerde, gürültülü geceler,
sessiz sabahlarla yer değiştirirler. Ardından otobüsler, taksiler
yolları kaplamaya başlayacak ve karıncalar gibi yollara dizilen,
koşuşturan insanlar ortaya çıkacaktır...

Eğilmiş başlar, nereye baktığını fark etmeyen, yani gören ama bakmayan
gözler... Donuk simalar, gülücükten mahrum, umutsuz, bezgin, bitkin,
şefkate muhtaç zavallıcıklar göreceksiniz... Kim bilir hangi sınavın
sorusunu, hangi buzdolabının taksitini ya da hangi kedinin mamasını
düşünüyor olacaklar?

Oysa insanlardan önce inanılmaz bir coşku başlatılmıştı baharın
sabahında. Küçümsenen serçeler, sabahın ilk ışıklarında süzülmeye,
ağaçların yaprakları arasında manevi zikirlerle dans etmeye
girişmişlerdi. Dostlarıyla birlikte ekipler halinde uçuşmuşlar,
konuşmuşlar; hareketlerinden neşe, seslerinden huzur fışkırmıştı. Bir
dakikalarını bile durgun ve donuk geçirmediklerini görmüştünüz.
Böcekler mesailerine çoktan başlamıştır. Aslında insanın dışında kalan
doğa her sabah, gözlerini cennete açmışçasına neşeli ve hareketlidir.
Çünkü her sabah bir bahardır, her sabah bir diriliştir aslında.

Yaşamaktan bıkmış insanlarla güne başlamaya devam ettikçe ben de
gittikçe kararıyorum. Doğanın diğer boyutlarıyla paylaşılmış bir
hayatı arzuluyorum. Oysa bir serçe adeta en güzel şarkılarıyla evinden
çıkar; sevinçle asansörün kucağına atlayıp merdivenlerin tellerine
dokundurarak sokağa iner.

Sonra kendisine en yüksek sevinçle tebessüm eden güneşi yudum yudum
soluklar; bir çocuk gibi neşe saçarak işine ulaşır; sonra da masasının
başına sevinçle oturup, Yaratıcının adıyla başladığı kitabının ilk
sayfasını çevirir.

Biliyoruz ki insan sevinenle sevinecek; üzülenle üzülecek kadar engin
bir ruhla yaratılmıştır. Bir insan Yaratıcının sevgisinden coşan serçe
kuşundan, arıdan daha umutsuz, daha bitkin olamaz. İnsanlar, evrenin
Sahibinin kendilerini daha çok sevdiğini, daha büyük hediyelere
boğduğunu ve güzel eylemlerinden sevinç duyduğunu bilemedikleri surece
bu ıstıraptan kurtulamayacaklar.

Gerçekte mutluluk başkalarına verilebilecekler arasında en ucuzu ve en
kolayı olduğu halde en değerlisidir. Yüzüne baktığınızda kalbinize
heyecan veren, mutluluk saçan, ruhunuzu canlandıran bir dostunuz varsa
ne mutlusunuz. Öyle bir dostunuzu asla terk edemezsiniz. Onlar
çevrelerine yaşama sevinci ve mücadele aşkı saçarlar. Ümidi öyle
insanların gözlerinde bulur, latifeyi latif ve şefkatli sözlerinde
tadarsınız.

"Günü başlangıcındaki ruhsal durumunuz o gün ilişkide bulunduğunuz
herkesi etkiler." Şu halde bugün yüzüne güldüğünüz kaç kişiyi
güldürdünüz? Sevinçli selamınızı alan kaç kişi sesinizi duyma
bahtiyarlığına erişti? Kaç kişiyi bir yığın dert arasından çekip
huzura çıkardınız?

Ya da kaç kişiye ilk yüzleştiğiniz otobüs durağında somurttunuz? İş
yerinize girer girmez, kaç sevgili mesai arkadaşınıza "seni hiç
önemsemiyorum ve sevmiyorum" anlamına gelecek bir vücut diliyle
"günaydın!!!" deyiverdiniz. Kaç kişiye, "sen benim için bir paçavra
bile değilsin" der gibi bir "merhaba???" bakışı fırlattınız?

Herkes ve her şey sevgiye muhtaçtır; küçücük bebekten, süper güçlü
liderlere kadar herkes sevgiyi arar. Evrenin Yaratıcısı bile,
sevgisine karşılık sevgi bekliyor yarattıklarından. Sehpanızın
üzerinde yapraklarını semaya açarak dua eden menekşe bile, onu
duyamadığınız gün ve geceler boyunca, "beni sevin" diye yalvarıyor...

Gürültülerle boğuşan, egzoz dumanlarıyla zehirlenmiş sokaklarda size
sevinç ve heyecanı anlatan kusursuz doğayı bulamıyor musunuz? Belki de
şimdi o sokakların kirletilmiş köşelerinde sadece karasinekler çöp
temizlemekle meşguldürler. Hatta temizlikle görevli böcekler bile
yorulmuştur insanın kirlettiğinden: "Buyurun, uğrunda boğuşurken
zehrinizle kirlettiğiniz dünyanız sizin olsun" diyerek ölmeyi tercih
ediyorlar.

Şehirlerin sevgisiz, saygısız sokaklarında savrulmak zorunda kalan
insanlar, kendilerini çelikten göğüs kafeslerinde hapsediyorlar. Ruhu
özgürlüğe hasret insanın, kanat çırpıp vadilerde uçmak yerine,
kafesini ruhunun sırtında taşımakta ısrar etmesi, üzücüdür. Bizler
taştan dağlara dönüşen kinlerimizi, öfkelerimizi ve dargınlıklarımızı,
gittiğimiz yerlere sırtımızda sürüklemekte neden bu kadar ısrarcıyız?

Yarın sabah güne yeniden doğduğumda değişeceğim; kendime söz
veriyorum, yarın ve her gün o sözü tutmaya adanacağım: Başımı kaldırıp
dik yürüyeceğim. Tüm coşkumu gözlerimde toplayacağım ve gözlerime
varlıklarını gösteren tüm çiçekleri ve çocukları ne denli içten
sevdiğimi söyleyeceğim ruhuma. Her an terk etmek zorunda kalabileceğim
dünyaya hırsla değil, kanaatle sarılacağım











Yazar
shyama


avatar

Kayıt: 27.01.2006
27.03.2006-20:54 #4748
alakasız kalacak ama ondan bişiler yazmış dayanamadım!
ne tahammül edilmez bir insandır şu Leo Buscaglia ya. d oh
Bir de zamanında kitapları kapış kapış gitmiş, resmen korsanı ayakta tutmuştur tek başına.
Yazdıklarını sonuna kadar okuyabilene helal olsun!





Ya?amak bir a?aç gibi tek ve hür...
Ve bir orman gibi karde?cesine...

N.H.Ran
Yazar
master


avatar
istanbul
Kayıt: 09.01.2006
28.03.2006-11:36 #4766
şayma yazıyı beğeneceğini biliyordum zaten dancing











Yazar
shyama


avatar

Kayıt: 27.01.2006
28.03.2006-13:07 #4774
master yazdi
 
şayma yazıyı beğeneceğini biliyordum zaten dancing


alla alla thinking

beğenilerimi açık açık sunarım halbuki laughing





Ya?amak bir a?aç gibi tek ve hür...
Ve bir orman gibi karde?cesine...

N.H.Ran
Del.icio.us
Digg
Facebook
Furl
Google
Blink
Simpy
Spurl
Y! MyWeb